Taksim Meydanı'nın 1 Mayıs Kutlamalarına Kapatılmasının Hukuka Aykırılığı ve İşçilerin 1 Mayıs Kutlamalarına Katılma Hakkı
- Hakkını Savun
- 12 minutes ago
- 6 min read

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de emekçilerin taleplerini dile getirdiği, dayanışma ve protesto niteliği taşıyan bir gün niteliği taşıyor. Taksim Meydanı ise, Türkiye işçi hareketi açısından sembolik bir anlam taşıyor ve 1 Mayıs kutlamaları ile özdeşleşmiş bulunuyor. Ancak özellikle 2010-2012 dönemi dışında, uzun yıllardır Taksim Meydanı’nda kutlamalar valilik kararlarıyla engelleniyor ve kolluk kuvvetleriyle halk arasında çatışmalar yaşanıyor.
Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs Kutlamalarına Kapatılması
İstanbul Valiliği 2012 yılından bu yana 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nün Taksim’de kutlanmasını engellemektedir. Bu yıl da Valilik, 30.04.2025 tarihli basın açıklaması ile Taksim Meydanı’na ulaşımı kısıtlamış, bütün alternatif güzergahları kapatarak fiili bir yasak hali yaratmıştır.
Oysaki Anayasa Mahkemesi 15.12.2023 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanan “DİSK ve Diğerleri” başvurusuna ilişkin vermiş olduğu 12.10.2023 tarihli kararında; “Taksim’de kutlama yapılmasının engellenmesinin Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının engellenmesi olması” sebebiyle hak ihlali kararı vermişti.
Anayasa Mahkemesi söz konusu kararında özetle; “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının tanımı, amacı ve mahiyeti dikkate alındığında bu hakkın unsurlarından birinin de toplantı veya gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekan veya güzergahı seçme serbestisi olduğunu, toplantı veya gösteri yürüyüşü düzenlemenin amacına ve açıklanan düşüncenin muhataplarına ulaşabilmesi ve tesir oluşturabilmesi bakımından düzenlendiği mekanın önem taşıdığını, mekanın kural olarak düzenleyicilerin takdirinde olması gerektiğini…
… anılan hakka yönelik müdahalenin ancak kaçınılmaz zorunluluklar ile haklı kılınabileceği hallerde ve bu hakka getirilen sınırlamaların dar yorumlanarak uygulanması gerektiğini…
… 1 Mayıs 1997’deki olaylar dolayısı ile Taksim Meydanı’nın başta işçiler ve sendikalar olmak üzere farklı kesimler için 1 Mayıs kutlamalarında sembolik bir değer kazandığını, bu doğrultuda anılan mekânın sınırlanmasının aktarılmak istenen düşüncenin de sınırlanmasına neden olduğunu, somut olayın şartlarında başvurucu Sendika ve Birliklerin idarece belirlenen bir alanda 1 Mayıs kutlaması yapması da hedeflenen amaçlara erişebilmeleri için yeterli olmadığını…
… kamu makamlarının 2010, 2011, 2012 ve 2019 yılı 1 Mayıs kutlamalarının Taksim Meydanı’nda gerçekleştirildiğini, alınan önlemler neticesinde kamu düzeninin korunması için müdahale edilebilecek nitelikte bir şiddet olayının yaşanmadığını da gözetmediği…
… idarenin yasaklama ve dolayısıyla müdahale gerekçelerinden bir diğerinin İstanbul'da yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşleri alanları içinde Taksim Meydanı'nın yer almaması olduğu ancak toplantı ve gösterinin düzenlenmesi ile hedeflenen amaçlara ulaşılabilmesi için mekânın önemi gözetildiğinde mekân seçme serbestîsinin kategorik olarak yasaklanması anayasal hak bakımından kabul edilemeyeceği, nitekim hedef kitlenin ilgisini çekebilmek için toplantının belli yerlerde yapılması gerekebileceği ve bu nedenle hangi mekânın toplantıya en uygun olacağını seçme serbestîsinin toplantının düzenleyicilerine tanınması gerektiği…
… olayda idarenin 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılmasını mutlak surette yasaklamasını gerektirecek gerçek bir tehlikenin varlığını açıklamadan ve katılımcıların anılan yerde etkinlik yapabilmeleri için mümkün olan önlemler bulunup bulunmadığını irdelemeden tercih edilen mekânda toplanmayı yasakladığını, bu karara dayanan kolluk güçlerinin de derhâl müdahale etmesini gerektirecek makul bir sebep olmadan ve anılan hakkın kullanılabilmesine yönelik bir tolerans göstermeden gruba müdahale ettiğini…
… sayılan gerekçelerle 1 Mayıs 2015 tarihinde Taksim Meydanı’nda kutlama yapmak isteyen göstericilere Valilik kararına karşı gelinmesinden dolayı müdahale edilmesinin “toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlali” niteliğinde olduğunu” belirtmiştir.
Bu noktada bahsedilmesi gerekir ki Anayasa’nın 6. maddesinin 3. fıkrası gereğince “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacak” olup yine 11. madde uyarınca “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.”
Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi tarafından verilen hak ihlali kararlarına rağmen İstanbul Valiliği tarafından 1 Mayıs 2025 kutlamaları için yasak hali yaratması açıkça hukuka aykırı olup “hukuk devleti ilkesi” açısından endişe vericidir.
Taksim Meydanı İstanbul Valiliği tarafından belirlenen "toplantı alanı" listesinde yer almadığı gerekçesiyle ısrarla yasak kapsamına alınmakta; yasaklama kararı da genellikle “güvenlik” ve “kamu düzeni” gerekçeleriyle açıklanmaktadır. Ancak toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılacak olan alanın güvenliğinin sağlanması da idarenin görevleri arasındadır. Valilik, Taksim Meydanı’nın güvenliğini sağlamak yerine, “güvenli olmama” gibi keyfi bir gerekçe ile her yıl sembolik olarak önem arz eden bu meydanı halka yasaklamaktadır.
2911 sayılı Kanun'un verdiği yetkiler, sınırsız değildir. İdari otoriteler, takdir yetkilerini temel haklara saygılı, ölçülü ve demokratik toplum gereklerine uygun biçimde kullanmak zorundadır.
Buna ek olarak Anayasa’da toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının “önceden izin almadan kullanılabileceği” öngörülmüş olmakla birlikte 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu uyarınca hakkı kullanacaklara “bildirimde bulunma” yükümlülüğü getirilmiştir. Bildirim yükümlülüğü bir “izin alma” prosedürü olmayıp hakkın özüne müdahale aracı olarak kullanılmadığı sürece Anayasa’ya aykırılık teşkil etmeyecektir.
Bildirim yükümlülüğünün esas amacı, hakkın kullanılmasının tesisi için idareye, bireye karşı pozitif yükümlülüklerini yerine getirebilmesi imkânı sağlamaktır. Zira devletin temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasında bireye karşı “hakkın etkin bir biçimde kullanılmasını sağlama” yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu kapsamda idare, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenmesi hakkının etkin bir şekilde kullanılabilmesi için güvenlik önlemlerinin alınması, trafiğin düzenlenmesi, yürüyüş alanının düzenlenmesi gibi tedbirleri almakla yükümlüdür.
Yukarıda atıf yaptığımız Anayasa Mahkemesi bireysel başvurusuna konu olan olayda idarenin iddiası, “İstanbul'da yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşleri alanları içinde Taksim Meydanı'nın olmaması, bu amaçla altı yerde alan tahsis edilmesi, Taksim Meydanı'na dar ve dik yokuşlardan çıkılması, geçmişte olduğu gibi acı olayların yaşanabileceği ihtimali bulunması, turistik, ekonomik faaliyetler ile araç ve yaya trafiğinin yoğun yaşandığı bir yer olması, toplantının kontrol edilememesi hâlinde müdahale ve tahliyede zorluklar yaşanacağından kamu düzeni ve güvenliğinin bozulabilecek olmasıdır.”
Oysaki Anayasa Mahkemesi kararında da belirtildiği gibi bireyin hakkı kullanırken mekân seçme serbestisinin kategorik olarak sınırlanması mümkün olmayıp bu yönde bir uygulama ölçülülük ilkesine aykırı olacaktır.
Ayrıca 2010, 2011, 2012 ve 2019 yılı 1 Mayıs kutlamaları Taksim Meydanı’nda gerçekleştirilmiş olup bu gösterilerde de müdahale edilecek nitelikte bir şiddet olayı yaşanmamıştır. Kaldı ki toplantı veya gösteri alanının güvenliğinin sağlanması idarenin sorumluluğu olup gerekli güvenlik önlemlerinin alınması yerine somut bir tehdit olmadan mekâna ilişkin bir kısıtlama yine hakkın kullanımına ölçüsüz bir müdahaledir.
Yine Taksim Meydanı her ne kadar yaya ve araç trafiğinin, ekonomik ve turistik faaliyetin yoğun olduğu bir bölge olsa da Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşik kararlarında da değinildiği gibi toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanımında hakkın doğası gereği gösterinin sıradan yaşamı belirli bir düzeyde sekteye uğratabilmesi mümkündür. Ancak bu husus hakkın kullanılmasına mekân bakımından bir sınırlama getirebilmek açısından meşru bir neden olmayıp hakkın demokratik bir hukuk devletinde sahip olduğu konum bakımından kullanılmasına hoşgörü gösterilmesi gerekmektedir.
1 Mayıs 2025’te Taksim Meydanı’na yürümek isteyecek göstericilere müdahale edilmesinin hukuka uygun olup olmadığı sorusunun cevabı ise somut olayın şartlarına göre verilebilecektir. Bu noktada şüphe yoktur ki gösterinin bütününe yayılacak bir şiddet eyleminin ya da somut bir güvenlik tehdidinin olmaması durumunda kolluk kuvvetleri tarafından göstericilerin Taksim Meydanı’na yürümesinin engellenmesi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenmesi hakkının ihlaline neden olacak olup hukuka aykırıdır. İdarenin buradaki pozitif yükümlülüğü, halihazırda bilgi sahibi olduğu gösterinin güvenle tamamlanması için trafiğin düzenlenmesi ve güvenliğin sağlanması olacaktır.
Geçmiş yıllarda yaşanan olaylardaki gibi kolluk imkanlarının düzeni ve güvenliği sağlamak yerine Taksim Meydanı’na çıkan yolları kapatmak, toplu ulaşımı güçleştirmek gibi amaçlara ayrılması hakkın kullanımına hukuka aykırı bir müdahale olacağı gibi esasen söz konusu engellemelerinin kendisinin “kamu düzeninin bozulmasına, ulaşımın aksamasına” sebep olacağından kendi içerisinde tezatlıklar barındıracaktır.
Taksim, sıradan bir meydan değil; emekçilerin tarihiyle özdeşleşmiş, hafızası olan bir alan. Burada 1 Mayıs’ın kutlanması; geçmişin anılması, demokratik hakların tesisi ve toplumsal barış için bir adımdır. Sonuç olarak; 1 Mayıs kutlamalarının Taksim Meydanı’nda gerçekleştirilmesi yönündeki talepler, Anayasa ile güvence altına alınmış temel hakların doğal bir uzantısı olduğundan yasaklamak yerine, güvenlik önlemleriyle birlikte bu hakkın kullanımı sağlanmalı, devlet yurttaşına bu alanı açmalıdır.
İşçilerin Toplantı ve Gösteri Yürüyüşlerine Katılma Hakkı
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı yalnızca bireylerin değil, toplumsal grupların ve işçi sınıfının da temel demokratik hakları arasındadır. Yukarıda yer vermiş olduğumuz üzere bireylerin toplantı ve yürüyüş hakları ulusal ve uluslararası birçok mevzuat ile güvence altına alınmıştır. Tarihsel kökeni 19. yüzyıl işçi hareketlerine dayanan ve evrensel düzeyde işçilerin mücadele ve dayanışma günü olarak kabul edilen 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü de bu hakkın bir kez daha hatırlanması ve sahip çıkılması gereken günlerden biri olarak görülmektedir. Her ne kadar 1 Mayıs kutlamaları için birçok işçi sokak ve meydanları doldurmaktaysa da bu önemli günde çalışmaya devam eden birçok işçi de mevcuttur. Ancak işçilerin 1 Mayıs’ta çalışabilmesi, kanun koyucu tarafından bazı şartlara tabi kırılmıştır.
2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun uyarınca 1 Mayıs günü de genel tatiller arasında sayılmıştır. 4857 sayılı İş Kanunu ise 44. maddesinde ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışılmasını şarta bağlamıştır.
Buna göre 1 Mayıs günü çalışma yapılabilmesi; işçi ile işveren arasında akdedilen iş sözleşmesinde Ulusal Bayram ve Genel Tatil Günlerinde çalışılmasının kararlaştırılmış olmasına yahut da iş sözleşmesinde buna dair hüküm bulunmaması halinde işçinin yazılı muvafakatine bağlıdır. İş sözleşmesinde Ulusal Bayram ve Genel Tatil Günlerinde çalışmaya dair bir madde bulunmayan işçi ancak işverenine bu hususta vereceği yazılı onay ile çalışma yapabilecektir. Aksi durumda işçi belirtilen günlerde çalışmaya mecbur olmayıp çalışma yapmaması nedeniyle de iş akdi işveren tarafından haklı ya da geçerli sebeple feshedilemeyecektir.
İş sözleşmesinde hüküm bulunmamasına rağmen işçinin ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışmamasının yanı sıra işçinin salt 1 Mayıs kutlamalarına katılması sebebiyle işten çıkarıldığı bir senaryoda ise 4857 sayılı Kanun uyarınca işverene ek yaptırımlar gündeme gelecektir.
Bu kapsamda iş güvenliği sisteminin geçerli olduğu iş yerlerinde işçinin işe iade davası açma imkanı olabileceği gibi bu şarta bağlı olmaksızın tüm iş yerlerinde işçinin “kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve ayrımcılık tazminatı talep etme” hakkı doğacaktır.
Comments