top of page

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı



19 Mart 2025’te CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması ve akabinde tutuklanması ile ülke genelinde düzenlenen protestolar, başta İstanbul Valiliği tarafından verilen yasaklama kararı olmak üzere devletin tüm olanakları kullanılarak engellenmeye çalışıldı. Bu süreçte toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanmak isteyen vatandaşlar, kolluk güçlerinin orantısız şiddeti ve yargı makamlarının matbu tutuklama kararlarıyla karşılaştı. Yaşanan bu gelişmelerle birlikte ülkemizde toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, ne yazık ki yeniden tartışma konusu oldu.


Peki toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak meşru mudur? Valilikler tarafından verilen yasaklama kararları hukuka uygun muydu? Toplumun tepkisini bastırmak amacıyla kolluk güçleri ve yargı erkinin imkanlarının seferber edilmesi ne derece doğru? Bu yazımızda bu sorulara cevap bulmaya çalışacağız.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” başlıklı 34. maddesine göre “Herkes önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” Bu noktada özellikle vurgulamak gerekir ki, anayasal düzenleme çerçevesinde bu hakkın kullanılabilmesi için herhangi bir makamdan izin alınması zorunlu değildir.


Uluslararası düzenlemelere gelecek olursak; İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 20. maddesinde herkesin barışçıl toplanma ve örgütlenme özgürlüğüne sahip olduğu düzenlenmiştir. Bu hak, Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesinde de ayrıca teminat altına alınmıştır.


Anayasa’da tanınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, ifade özgürlüğünün bir parçası ve kullanım aracı olup kişilere kitlesel eylemlerle kamuoyunun dikkatini bir konuya çekme, konu hakkındaki ortak fikirleri açıklama, halkı bilgilendirme imkânı vermektedir. Aynı zamanda “egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğunun” güvence altına alındığı Anayasa’mızda millet iradesinin gösterilmesinde de genel ve yerel seçimler kadar önemli bir yere sahiptir.


Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, çağdaş demokrasilerde siyasal yaşamın ve temel kamu özgürlüklerinin vazgeçilmez bir unsurudur. Bu hak aynı zamanda ifade özgürlüğü ile birlikte demokratik toplumların temel taşını oluşturmaktadır. Bu sebeplerle devletin bireye karşı, hakkın etkin bir şekilde kullanılması için yükümlülükleri bulunmaktadır.


Anayasa’da toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının “önceden izin almadan kullanılabileceği” öngörülmüş olmakla birlikte 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu uyarınca bu hakkı kullanacaklara “bildirimde bulunma” yükümlülüğü getirilmiştir. Bildirim yükümlülüğü bir “izin alma” prosedürü olmayıp hakkın özüne müdahale aracı olarak kullanılmadığı sürece Anayasa’ya aykırılık teşkil etmeyecektir.


Bir toplantı ya da gösteri yürüyüşünün sırf “bildirim yükümlülüğüne uyulmaması” sebebiyle dağıtılması da yerleşik Anayasa Mahkemesi içtihatları uyarınca hak ihlaline konu olacaktır. Yine geçmişte birçok Anayasa Mahkemesi kararında; idareye yapılan bildirim neticesinde somut gerekçeler ve gerçek bir zorunluluk hali olmaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşü için hakkın etkin biçimde kullanılmasını etkileyecek şekilde toplantı veya gösteri yürüyüşünün yerinin değiştirilmesi ya da ertelenmesinin Anayasa’ya aykırılık oluşturacağı belirtilmiştir.


Bu yükümlülük sayesinde idare, etkinliğin barışçıl ve güvenli bir ortamda gerçekleşmesi için gerekli tedbirleri alma imkânına sahip olur. Zira devletin temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasında bireye karşı “hakkın etkin bir biçimde kullanılmasını sağlama” yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu kapsamda idare, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenmesi hakkının etkin bir şekilde kullanılabilmesi için güvenlik önlemlerinin alınması, trafiğin düzenlenmesi, yürüyüş alanının düzenlenmesi gibi tedbirleri almakla yükümlüdür.


Gerek Anayasa’da gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde koruma altına alınan bu hakka ilişkin idare sınırlama yapma imkanına sahipse de (erteleme, yer değiştirme gibi) bu sınırlamaların belirli şartları taşıması gerekmektedir. Anayasa’nın 34. maddesine göre toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ancak milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlama da ancak son çare olarak ölçülülük ilkesine uygun şekilde getirilebilir.


Yazımızın başında bahsettiğimiz üzere yakın zamanda, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı hakkında yapılan gözaltı ve tutuklama işlemleri toplumda infial yaratmış, İstanbul Valiliği ise kentte 5 gün süreyle (ki daha sonra 8 güne çıkarılmıştır) toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılmasını yasaklamıştır.


Yukarıda her ne kadar “bildirim yükümlülüğünden” ve “idarenin toplantı ve gösteri yürüyüşünü erteleme yetkisinden” bahsedilmişse de toplumda infial yaratan olaylara bazı olaylara karşı derhal tepki vermek, o toplumu oluşturan vatandaşların temel hakkıdır. Bu kapsamda; halkın büyük bir çoğunluğunun desteğini alan ve ana muhalefet partisinin muhtemel Cumhurbaşkanı adayı olan bir kişinin gözaltı, tutuklama gibi işlemlerle karşı karşıya kalması durumunun toplumda tepki doğurması kaçınılmazdır. İdarenin ise böyle bir durumda en temel görevi vatandaşların temel hakkını kullanmasını engellemek değil, hakkın etkin bir biçimde kullanılmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almaktır. Nitekim benzer olaylarda Anayasa Mahkemesi de aynı doğrultuda içtihatlar oluşturmuştur.


İstanbul Valiliği, söz konusu yasağında her ne kadar “kamu düzeninin korunması ve şiddet olaylarının engellenmesi” gerekçesine sığınmışsa da özellikle yurdun dört bir yanından izinleri iptal edilen polis memurlarının getirildiği, eylemlerde görev aldığı olgusu düşünüldüğünde bu yönde bir yasaklamanın gerekli olmadığı, esasında idarenin kamu düzenini ve güvenliği sağlayacak yeterli kaynağı olduğu tartışmasızdır. Buna rağmen verilen yasaklama kararının hukuka aykırı olduğuna, geçmiş Anayasa Mahkemesi içtihatları da göz önünde bulundurulduğunda şüphe kalmayacaktır.


Ne yazık ki anılan olaylarda yetkili idare, vatandaşa hizmet etme yükümlülüğünü bir kenara alarak emniyet güçlerini yalnızca temel hakkını kullanan vatandaşların tepkisini bastırma aracı olarak kullanmıştır. Bugün hala onlarca gencimiz, yalnızca temel haklarını kullandıkları için yargı erki tarafından hukuksuz tutuklama kararlarıyla cezaevlerinde yatmaktadır.


Ancak şu husus da unutulmamalıdır ki demokrasinin ülkemizdeki serüveni, bazı ortadoğu ülkelerindeki gibi emperyalist devletlerin bu düzeni tepeden indirmesiyle başlamamış olup 1876 Kanun-i Esasi’sine, hatta 1839 Tanzimat Fermanı’na kadar uzanmaktadır ve toplumumuz tarafından da uzun bir mücadele süreci neticesinde özümsenmiştir. Dolayısıyla mevcut durumda var olan korku ve bastırma politikası, toplumumuz vicdanında hiçbir zaman kabul görmeyecek ve kolektif bilinçte asla meşruiyet kazanmayacaktır.

 
 
 

Comentários


İletişim

Hakkını Savun Derneği

Karaman Mah. Fulya (170) Sk. Karaman Dernekler Yerleşkesi No: 1 / 213 Nilüfer/BURSA

​​

Tel: +90 850 802 0159

         +90 542 510 4710

bilgi@hakkinisavun.com

  • Instagram
  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn
logo_band_white_1X.png

Görüş ve önerileriniz için teşekkürler!

© 2024 Hakkını Savun

bottom of page